
Tekrarlayan Kilo Sorunlarında Hatalı Yaklaşımlar
Daha önce oldukça zayıf olan bir kişinin ani kilo alımı ve zamanla şişmanlaması, genellikle hormon bozukluklarıyla ilişkilendirilir. Ancak, yapılan tetkiklerin normal çıkması durumunda, hastalara çoğu zaman yaşam tarzı tercihleri veya psikolojik etkenleri öne süren açıklamalar yapılır. Bu süreçte, artan duygusal yük ve çaresizlik hissi hastaları zorlayabilir. Tekrarlayan kilo alıp verme döngüsü, zamanla vücutta fiziksel değişimlere ve estetik kaygılara yol açabilir. Son aşamada, alternatif yöntemler veya cerrahi müdahalelerle çözüm arayışına girilir. Bu durum, hem sağlık açısından zorlayıcı olmakta hem de maddi ve manevi yük oluşturmaktadır.
İnsülin Salınımı, Reaktif Hipoglisemi ve Etkili Tedavi Yaklaşımları
Bağırsak duvarındaki inflamasyon düzeyi arttıkça, insülin salınımı da aynı oranda yükselir ve bu durum kendini çeşitli belirtilerle gösterir. Açlık sırasında artan insülin salınımı, baş ağrısı, baygınlık hissi ve açlığa karşı tahammülsüzlük gibi semptomlara yol açabilir. Tokluk sırasında ise, hem alınan gıdaların hem de inflamasyonlu kalın bağırsağın neden olduğu artmış insülin salınımı reaktif hipoglisemiye sebep olabilir. Bu durum, sisli beyin, uyku hali, sersemlik ve konsantrasyon bozukluğu gibi belirtilerle kendini gösterebilir.
Kilosu çok düşük bir kişi ile kilosu fazla olan bir başka kişinin benzer şikayetlerle başvurması ve hatta bayılmalara kadar giden hipoglisemi ataklarının gözlemlenmesi durumunda, bu bireylerin ortak noktaları araştırılmalıdır. Yapılan gözlemler, bu tür vakalarda ortak noktanın genellikle bağırsak inflamasyonu olduğunu göstermektedir. Bağırsak florası ve inflamasyonu düzeldiğinde ise, bireyin zayıf ya da kilolu olması fark etmeksizin, semptomlarda belirgin şekilde azalma ya da ortadan kalkma söz konusu olur.
Bu durumda, genetik faktörlere bağlı olanlar dışında, şişmanlık büyük ölçüde önlenebilir bir durum haline gelmektedir. İyi bir inflamasyon tedavisi sonrasında uygulanan diyetler, daha etkili sonuçlar verir ve kilo veriminin kalıcı olarak korunmasını sağlar.
Her sağlık sorununun temel nedenlerinin tek tek belirlenip ortadan kaldırılması, tam bir iyileşmeye ulaşmanın en doğru yoludur.
Tiroit Sağlığını Etkileyen Faktörler: Bağırsak Geçirgenliği ve Bağışıklık Sistemi
Son yıllarda, insülin direncinden sonra en sık rastlanan endokrin sorun, Hashimoto tiroiditi ve bunun sonucunda gelişen hipotiroididir. Genç veya yaşlı demeden her yaşta görülmeye başlayan ve giderek artan bu sorunun en önemli nedeni, bağırsak geçirgenliğinin artmasıdır. Artan geçirgenlik, toksinlerin ve virüslerin kolayca kana geçmesine neden olur. Bağışıklık sistemi, virüs ve toksinlerle savaşırken ne kadar yoğun bir tepki gösterirse, vücut o kadar zarar görür. Virüslerin vücuda girmesi ne kadar artarsa, bağışıklık tepkisi o kadar şiddetlenir ve sonuç olarak ortaya çıkan immunkomlexler sebebiyle dokularda hasar ve pıhtı oluşma riski artar. Virüslerin kendisi değil, vücudun onlara karşı gösterdiği aşırı tepki, doku zedelenmesine ve kalıcı hasara yol açar. Bu sebeple virüslerle savaş, virüsler vücut içerisine girmeden vücudun kapısı olarak nitelendirebileceğimiz bağırsakta gerçekleştirilmeldir.
Bu süreç içinde tiroit de hasara uğrayan dokulardan biri olarak öne çıkmaktadır. Hasar gören tiroit dokusu, vücut tarafından yabancı bir doku olarak algılanır ve bu sebeple tiroidi hedef alan antikorlar oluşur. Sonuç olarak, tiroit dokusu zamanla daha fazla hasar görür ve kişi ömür boyu ilaç kullanmayı ve düzenli takibi gerektiren bir durumla karşı karşıya kalır.
Hashimoto Tiroiditi, bağışıklık sisteminin dengesi bozulduğunda ortaya çıkan ciddi bir hastalıktır. Bu nedenle, bağışıklık sisteminin dengeli çalışmasını sağlamak, yalnızca tiroid sağlığı için değil, genel vücut sağlığını korumak için de büyük önem taşır. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, hastalıkların önlenmesi ve yaşam kalitesinin artırılması için en güçlü savunmamızdır.